Kasım 08, 2009

'eşit'

'hayatta yapılacak bu kadar çok hata varken aynılarını yapıp durmak aptallıktır.'

güzel bir ses duyuluyor. anlamsız, yarım kalan, tam dolamamış notalara benziyorlar ama, yine de, durup dinleyince merdivenin başında, güzel geliyor kulağa. biraz melankolik, biraz da çilek kokulu bir ezgi bu; unutulup giden bir hüznün arkasından bakakalmış biri, utancını örtmek için çalıyor sanki. somut gibi kulaklara çalınanlar, öyle ki, gözlerini kapatınca çalan erkeği görebiliyorsun beyazlıkların arasında.

uzaklaşıyor. elinde yayı, tellere sürterek bir öfke tınısı şekillendiriyor boşlukta. söyleyemedikleri için çalıyor diye düşünüyorsun, ama hayır, aklında eksik cümleler değil, tamamlanmış ve buruşturulup atılmış imgeler var. uzun uzadıya konuştuğu günler geride kalmış, bakınca yüzüne bu anlaşılıyor önce. yüzü tam seçilmiyor, biraz ışığa ihtiyaç var aslında. gür, siyah saçlarının altındaki yüzü sert, burnu büyük görünüyor buradan bakınca. aslında merdivenin başka yerinden de görünmeden izlenmiyor, görürse seni, arkasını dönecek. uzun bir nota çalıyor şimdi, bitirmek üzere çaldığı melodiyi. sert ve kısa vuruşlar yüzünden dökülüp çarpıyor sanki notalara; gözlerini kısmış hafif, başını eğmiş, bir tiran heykeli gibi, mağrur ve öfkeli.

bir anlığına duruyor. sonra, tekrar başladığında, hiç olmadığı kadar hızlı çalıyor. sanki tüm biriktirdiklerini bir anda atmak istiyor gibi vücudundan, böyle olmayacağını bilmiyormuş gibi davranıyor. yavaşça, eriterek yok etmesi gerekiyor aslında, ama başladı mı durmak bilmiyor, yanlışlıkla kesilen bir atardamardan fışkıran kan gibi, kendinden geçmişçesine, durmak bilmez bir şekilde kolunun yönetimine bırakıyor kendini. yüzü git gide daha da kararıyor, ah, aklından geçenleri bilmek için neler vermezdim. kulakları kendi çaldıklarını bile duymuyor gibi, sanki başka bir yerde şu anda, öfke yayılıyor her yerinden, ve yükselip tekrar bedenine giriyor sanki.

bittiğinde, kolunu sarkıtıyor yavaşça yana doğru. yüzünü kaldırıyor. gözleri her zamankinden daha karanlık, terler parlıyor yüzünde. kalkıp gitmesi gerektiğini biliyor, ama oturmak geliyor içinden, zor da olsa kalıp ardından olup bitenleri dinleyecek, merdivenlerde yankılanmaya devam ediyor çünkü öldürdüğü. bittiğinde, buruşturulmuş bir kitap yaprağı kalıyor az önce oturduğu sandalyenin ayaklarının dibinde. dolma kalemle yazılmış bir yazı görülüyor köşesinde, karışık çizgiler var; bir imza belki de.





E.
beni yatıştır.

İzleyiciler

bu da benim. valla.

ta kendim:

paylaşabilirsin de

Bookmark and Share