'If I could have my wasted days back,
would I use them to get back on track?'
konuşmamalısın.
dilinin kemiği yok. istemediğin şeyler söyleyebiliyorsun. söylüyorsun. kontrol etmen gerek kendini. başkalarına bakmamalısın. tıkamalısın kulaklarını yıkımlara, masallara şahit olmamalı gözlerin. saate bakmamalısın aklına her geldiğinde mesela; zaman dediğin şey, parça parça hayal kırıklıklarından oluşmuş bir yığındır ve her teslim oluşunda, her ter damlanla boşa akan, doymak bilmeyen bir ateş gibi bir parçanı daha buyur eder acımasızlığına.
cevap beklememelisin.
ümit etme demiyorum, aslına bakarsan, asla kaybetmemelisin umudunu, kapı çaldığında onun gelmesini istemelisin; burda o, 'o' değildir ancak, düşlerinin ortasında dünya kıyıya vurmuş bir teknedir, farkına varmalısın bunun. kedileri görmemelisin artık, ağaçların fısıltısını dinlemelisin örneğin kahve makinesinin mırıltısı yerine. kazalar olur, yağmurlar düşer, kelimeler dağılırken su değmiş mürekkep gibi bir bakışla, bulanıktır dünyan aynı böyle, aldanmamalısın. soru sormamalısın. sormamalısın. sus ulan!
varsayma hiçbir şeyi, sonradan ölecek olan o kızın babasının dediği gibi, 'varsaymanın sonu boktur' çünkü.değişmemelisin hemen fasulyelerle paralarını, hayat masal değildir çoğu zaman. kokuyu da duymamalısın yerine göre, yoldaki pisliği görmeli ama üstüne basmamalısın. kızmamalısın ya..
sevmemelisin bu kadar çabuk.
bir bardak su içmelisin şimdi soğuğundan, her şeyin üstüne. bu kadar çabuk -sihirbazın çocuğun kulağından bozuk parayı çıkardığı kadar mesela- olup bittiğine şaşırırken boğazına takılıp kalmamalı kayıtsızlık. melankolide aramamalısın öğle uykularını. artık soru işaretleri bırakmamalısın arkanda, noktaların vardı senin, yorulunca koyduğun.. artık çoğul olmamalı ama, nokta koymalısın, bitti cümle. bitti.
nasıl anlatır bir makine beni? bırak her şeyi bir kenara şimdi, nasıl ya? nasıl taşıyabilir beni sana, nasıl gösterebilir kokumu, nasıl duyurabilir ruhumu, nasıl söyleyebilir ne olduğumu? nasıl algılatabilir her gece doldurduğun düşlerimi, güldüğümde gözlerimin içini, heyecanlandığımda göğüs kafesime vuruşunu kalbimin? üzüldüğümde, sinirlendiğimde duvara bakışımı karşımdaymışsın gibi, nasıl verir bunları sana? nasıl tanıyabilirsin ki beni bu denli acımasız olacak kadar? nasıl mutlu edebilirsin, nasıl üzebilirsin beni hepsinden önce? makine bu, sevgi mi aşk mı, kedi mi bu, bu kadar sığ mı.. teknolojiymiş de, anında iletişebilirmişsin de, bilmemkaçyıl sonra senden daha zeki olacakmış da, hoş, bazıları şimdiden solitaire'de en azından bir çoğumuzdan zeki ama, delebilecek mi duvarı, ulaşabilecek mi sana? hissedebilir mi bir makine, duyabilir mi benim duyduğumu sana, anlatabilir mi 1-0 mantığıyla benim 1'imi 0'ımı, insanın 1 ve 0'ını nasıl anlar, nasıl anlatır bir makine. anlatabilir mi?
ah.
ardına bakmamalısın.
devam etmelisin. yere düşürmemelisin gözlerini. savaşmayı değil ama, uğruna savaştığın şeyi bırakmalısın bir kenara, buna değmiyorsa artık. buysa seçimi, katlanamıyorsa dikenlerine, kahırsan.. buysa, 'peki' demelisin. ceza vermemelisin, gülüp geç sadece. kafan karışmamalı, terin akmamalı gözüne, bulandırmamalı renklerini. hesap falan sormamalısın, ne anne ne babasın. oyun oynamamalısın bir süre, hayatın bir oyun olmadığını ama hayatın oyunları olduğunu anlamak için. ve nihayet, alçaltmamalısın kendini asla, iyi bilmelisin farkı, neye değip neye değmeyeceğini. bilmelisin artık. büyüdün.
gitmelisin. çok geç olmadan.
Temmuz 08, 2009
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
İzleyiciler
severek izliyoruz
bu da benim. valla.
ta kendim:
- féanor
- istanbul, Türkiye
harikulade!
YanıtlaSilbir bardak su içmelisin şimdi soğuğundan, her şeyin üstüne..
YanıtlaSiliyiymiş...